Tahmini Okuma Süresi: 2 dakika

Feromonlar


İnsanlar ve primatlar, görme güçleri oldukça gelişmiş, bunun yanında koku alma duyuları yeterince gelişmemiş “optik hayvanlar” olarak kabul edilmiştir. Ancak bu varsayım insanların koku alma iletişimi kullandıkları ve hatta vücutlarında ürettikleri feromonlarla birbirlerini algılayabildiklerinin görülmesiyle değişmiştir. Dolayısıyla, insanın koku alma duyusunun iletişimdeki önemi geçmişe kıyasla günümüzde yapılan araştırmalar sayesinde daha çok artmıştır.


Feromon, canlılar tarafından çevreye salınan ve aynı türün diğer üyelerinin fizyolojisini veya davranışlarını etkileyen hava yoluyla taşınan kimyasal sinyaldir.1 “Feromon” terimi ilk olarak Karlson ve Lüscher tarafından kullanılmıştır.2,3 Yunanca “pherein” (taşımak) ve “hormon” (uyarmak) kelimelerinden türetilmiştir.3 Feromonlar, vücuttan çevreye yayıldıktan sonra, aynı türün diğer üyelerinde spesifik fizyolojik veya davranışsal tepkileri tetikleyebilen kimyasal habercilerdir. Bu nedenle “ekto-hormonlar” olarak da adlandırılır.3

Birçok memelide feromonların üriner yol ile salındığı bilinmektedir. Ancak bu durum insan sosyal yaşamında ve ilişkilerinde çok az rol oynar. İnsanda daha olası alanlar koltuk altı ve kasık apokrin bezleri, saç tutamları ve deridir.4

İnsan feromonlarının varlığı, aynı ortamda birlikte yaşayan kadınların belirli koşullar altında senkronize adet döngüleri geliştirebildiklerinin gösterilmesiyle öne sürülmüştür.1,2

Kadınlarda ovulasyon (yumurtlama) regülasyonunda feromonların rolünü araştıran bir klinik çalışmada, menstrüel döngülerinin geç foliküler fazındaki kadınların koltuk altlarından gelen kokusuz bileşikler, alıcı kadınlarda LH’nin (Luteinleştirici Hormon) preovulatuar artışını hızlandırmış ve adet döngülerini kısalttığı gösterilmiştir. Aynı kadınlardan ovulasyon döneminde alınan bileşikler ise, alıcı kadınlarda LH dalgalanmasını geciktirerek adet döngüsünü uzatmıştır. Ovulasyon zamanlamasının manipüle edilebileceğini tamamen kontrollü bir deneyle gösteren bu klinik çalışma, insan feromonlarına dair kesin kanıtlar sunmaktadır.1

Feromonlar

Feromonlar etki farklılıklarına göre sınıflandırılmaktadır.2,3

Bilinen 4 tip feromon bulunmaktadır;2 (i) Primer, (ii) Salgılayıcı, (iii) Sinyal, (iv) Modülatör

“Primer feromonlar”: Hipotalamik-hipofiz-adrenal aks eksenini aktive ederek daha uzun süreli değişiklikler üretirler. Primer feromonların hipotalamustan GnRH salınımını tetiklediği ve bunun da hipofiz bezinden gonadotropinlerin (LH, FSH) salınımını tetiklediği varsayılmaktadır. Gonadotropin salınımı, kadınlarda yumurtalıklarda folikül olgunlaşması, erkeklerde testosteron ve sperm üretimi gibi gonadal hormonların salgılanmasını sağlamaktadır.3

“Salgılayıcı feromonlar”: Çoğunlukla cinsel çekimle ilişkilendirilir. Bunun ilişkilendirmenin tarihsel bir temeli bulunmaktadır. Nitekim Karlson ve Lüscher (1959) tarafından yapılan önemli bir çalışmada, dişi güvelerden izole edilmiş, cinsel açıdan çekici nitelikte bir feromonun varlığında, erkek güvelerin rüzgara karşı arama davranışında bulundukları gösterilmiştir.2 Bununla birlikte, salgılayıcı feromonlar birçok aromada bulunur ve çeşitli davranışları ortaya çıkarır. Bu davranışlar erkek ve kadınlarda saldırganlık; doğum yapmamış kadınlarda bile annelik davranışı olarak sıralanabilir.2

“Sinyal feromonları”: Kısa vadeli davranış değişiklikleri üretir, çekici veya kovucu özelliklere sahiptir.3 Birçok literatür, hayvanların akrabalarını koku imzaları aracılığıyla tanıyabileceği iddiasını desteklemektedir. Öte yandan anneler, yeni doğan bebeklerini yalnızca kokularından tanıyabilirken, babalar için geçerli değildir. Annenin kan dolaşımında kimyasal ipuçlarına (olfaktor epitelini uyaran) erken maruz kalması bu duruma yönelik olası bir açıklama olarak değerlendirilmektedir.2

“Modülatör feromonlar”: Ruh halini veya duyguları etkilediği belirtilmektedir. Çalışmalar, modülatör feromonların sıradan davranışları serbest bırakmaktan çok, davranış değişikliklerini ortaya çıkarmak için mevcut davranışları “düzenlediğini” göstermektedir.2

Duygusal ruh haliyle birlikte vücut kokusunun değiştiğine dair veriler mevcuttur. Korku uyandıran bir film izleyen ya da kaygı uyandıran ortamda bulunan insanların vücut kokuları değişmektedir. Aynı kişiler, kışkırtılmamış koşullarda yer aldıklarında veya komedi filmi izlediklerinde vücut kokuları farklıdır.2

Preti ve arkadaşlarının feromonları araştırmaya yönelik çalışmaları da oldukça dikkat çekicidir. Erkeklerin koltuk altlarından toplanan ter özü, kadınların üst dudağına uygulandığında, kadınların ruh halinin değişebildiğini kaydetmişlerdir. Çapraz geçiş tasarımında ise, dudaklarında erkeklerden gelen terin bulunduğu kadınların 6 saat boyunca, kontrol grubuna göre "daha rahat" ve "daha az gergin" oldukları gösterilmiştir.2

Feromonlara yönelik çalışmalar, insanlar arasında modülatör yanıtların meydana gelebileceğini, ancak bu konuda çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu göstermektedir.2

İnsandaki sosyo seksüel etkileşimler, bilinçli olarak tespit edilemese bile, feromonlardan etkilenmektedir.3 Feromonların insan davranışını ve fizyolojisini ne denli etkileme potansiyeli bulunduğu önemli bir sorudur. Bir başka cevap bekleyen soru da modern yaşamdaki temizlik ve kokudan kaçma çabasının günlük yaşamları ve gelecekte insan üreme başarısını nasıl etkileyeceğidir. Ancak birçok araştırma, geçmişte insanın koku alma duyusunun çok hafife alındığına, hayvanlar gibi insanların da koku sinyallerini biyolojik olarak iletmek için kullandığına işaret etmektedir.3

Referanslar

  1. Stern, K., McClintock, M. Regulation of ovulation by human pheromones. Nature 392, 177–179 (1998). https://doi.org/10.1038/32408
  2. Wysocki, Charles J, and George Preti. “Facts, fallacies, fears, and frustrations with human pheromones.” The anatomical record. Part A, Discoveries in molecular, cellular, and evolutionary biology vol. 281,1 (2004): 1201-11. doi:10.1002/ar.a.20125
  3. Karl Grammer; Bernhard Fink; Nick Neave (2005). Human pheromones and sexual attraction. , 118(2), 0–142. doi:10.1016/j.ejogrb.2004.08.010
  4. COMFORT, A. (1971). Likelihood of Human Pheromones. , 230(5294), 432–479. doi:10.1038/230432a0

MAT-TR-2200345