Skip To Main Content

ADA 2021 Öne Çıkanlar

Amerikan Diyabet Derneği'nin 81. Bilimsel Oturumu'nda,

  • Diyabet konusunda heyecan verici haberler ve tartışmalar için araştırmacılar ve sağlık uzmanları bir araya geldi.
  • 180'den fazla oturum ve 1.000 orijinal araştırma sunumu ile diyabet alanındaki en son gelişmelerin yer aldığı kapsamlı bir program gerçekleştirildi.
  • Covid-19’un diyabet üzerindeki etkileri hakkındaki güncellemeler, diyabet teknolojisinin hedefte geçirilen zamanı nasıl iyileştirilebileceği, dijital diyabet yönetim programları, ikinci nesil bazal insülinlerin karşılaştırması, yeni tedavi olanakları ve daha fazlası dahil olmak üzere pek çok önemli konu konuşuldu.

DİYABET ALANINDAKİ EN BÜYÜK KONFERANSTA YER ALAN ÖNEMLİ NOKTALARDAN SİZLER İÇİN SEÇMİŞ OLDUKLARIMIZA BİR GÖZ ATIN.

İKİNCİ NESİL BAZAL İNSÜLİNLER (GLA-300 VE İDEG) ARASINDA, İNSÜLİN NAİF DİYABET HASTALARINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN
RANDOMİZE KONTROLLÜ BİR ÇALIŞMADA,
  • Titrasyon fazında hipoglisemik olay oranı Gla-300 kolunda iDeg’e göre %43 daha düşük olduğu gözlenmiştir (p=0.03, olay/hasta/yıl).

  • Hastaların insüline yeni başladığı ve doz ayarlamasının sağlandığı titrasyon döneminde hastaların tedaviyi hipoglisemi nedeni ile bırakmamasının çok önemli olduğu vurgulanmıştır.
  • Çalışmanın alt analizinde, 70 yaş üstü populasyonda Gla-300 kolunda iDeg’e kıyasla, daha fazla HbA1c düşüşü gözlenmiştir. Hiçbir ek hipoglisemi riski olmadan sağlanan bu avantaj, ikinci nesil bazal insülinler arasında, hassas populasyonda Gla-300’ün üstünlüğünü göstermektedir.1
BAZAL İNSÜLİN VE GLP-1 RA KOMBİNASYONLARININ HASTALAR İÇİN SAĞLADIĞI AVANTAJLAR ARASINDA:
  • Tamamlayıcı etki mekanizmaları ile birden çok fizyolojik defekti hedef alması,
  • Tedavi uyumunda artma,
  • Glisemik hedefe daha erken ulaşma ve sürdürme,
  • Diyabeti ve diyabetin vasküler komplikasyonlarının oluşmasını potansiyel olarak ötelemenin olduğu belirtilmiştir. 2

  • İnsülin rezistansı ve hiperinsülinemi, obezitede oldukça yaygındır. İnsülin rezistansı ve hiperinsülinemi birbirlerinin nedeni olarak gösterilmektedir. Obezite, insülin sekresyon oranını (ISR) artırmaktadır. İnsülin duyarlılığı olan obez kişiler ile insülin rezistansı olan kişiler karşılaştırıldığında, plazma glukoz artışının yanında ISR de artmaktadır.
  • İnsülin rezistansı, düşük insülin klerens oranıyla (ICR) ilişkilidir. Obezite ile ilişkili olarak artan ISR ve insülin rezistansı ile ilişkili olarak azalan ICR, birçok obez kişide normoglisemiyi sürdürmek için plazma insülinini yeterli düzeyde yükseltmektedir. İnsülin rezistansı ve hiperinsülinemi, obezite durumunda birbirleriyle ilişkili şekilde çalışmaktadır ve eş derecede önem teşkil etmektedir.3

Diyabet hastalarında hipoglisemi, tek boyutlu değil üç boyutlu olarak biyo-psiko-sosyal sorunlara neden olabilmektedir. Proaktif hipoglisemi yönetimi gibi bazı öncü psiko-eğitimsel yaklaşımların reaktif yaklaşıma göre daha sürdürülebilir ve hasta için faydalı olabileceği paylaşılmıştır.4

Son 100 yılda diyabette hastalar için faydalı gelişmelerin olduğu vurgulanmıştır. Günümüzde insülin pompaları ile devamlı infüzyon ve CGM kullanarak, stabil normal pankreas insülin sekresyonuna sahip bir kişi gibi tamamen normal bir ömür geçirmenin mümkün olduğu belirtilmiştir. Dr. Arvan, insülinin tip 1 diyabet ve insülin ihtiyacı olan tip 2 diyabetliler için dönüştürücü ve vazgeçilmez olduğunu vurgulamıştır.5

  • T1DM patogenezinde B hücrelerinin ölümcül olmayan, disfonksiyonel bir durum alabildiği gösterilmiştir. Bunlardan birinin birikmiş DNA hasarına bağlı olarak ortaya çıkan, hücre stresine cevap olarak oluşan hücrenin ‘yaşlılık’ durumu (senescence) olduğu vurgulanmıştır. Normal hücre yaşlanmasından farklı olan bu durumda; B hücrelerinin büyümelerinin durduğu, proinflammatuvar molekül salgıladıkları (SASP) ve apoptozise dirençli oldukları saptanmıştır. Bu moleküler yolağın yeni tedavi olanakları için potansiyel bir hedef olduğu düşünülmektedir.6
  • Diyabetik böbrek hastalığının klinik belirteçleri; hiperfiltrasyon, albümineri ve yapısal değişikliklerin yanı sıra geç bir belirteç olan GFR azalmasıdır. Hiperfiltrasyon, GFR kaybı ve albümineri diyabetik böbrek hastalığının bir öncüsü olabilir; bu patolojiler bazı T1DM ve T2DM hastalarında gözlenmiştir. T1DM hastalarda yapısal anlamda benzer lezyonlar fark edilmiştir. Diyabetik böbrek hastalığı klinikte daha sık gözlemlenmeye başlamıştır ve erken dönem teşhisi için yeterli belirteç bulunmamaktadır. Mikro ve makroalbüminüri ve erken dönem yapısal değişiklikler, diyabetik böbrek hastalığını önleme ve geri çevirmede kritik önem taşımaktadır. Ayrıca glisemik hedefleri hasta bazlı olmak üzere HbA1c’yi %6,5-7’nin altında tutmak erken dönem kontrolünde önemlidir. 7

 

  • Covid-19 sırasında yoğun bakım ünitelerinde yapılan bir çalışmada CGM’in; klasik kan şekeri takip yöntemlerine göre daha doğru veri sunduğu ve hastaları hedef glikoz aralığında tutmasına yardımcı olduğu paylaşılırken aynı zamanda hasta başı etkileşimlerde %60'dan fazla azalma sağladığı ve FDA tarafından da kullanımının onaylandığı vurgulanmıştır.8
  • Covid-19 pandemisinde, hiperglisemisi olan hastaların daha kötü sağlık sonuçları olduğu çok erken anlaşılmıştır. Diyabet tanısı olan ve insülin/metformin ile kontrol altında olan hastalar daha iyi seyrederken kontrolsüz hiperglisemisi olan hastalar diyabet tanısından bağımsız, daha şiddetli bir hastalık geçirme ve mortalite oranları daha yüksek izlenmiştir.9

 

  • Diyabet yönetiminde mikro ve makrovasküler komplikasyonlarını en aza indirmek için glisemik kontrolü sağlamada yoğun insülin tedavisini destekleyen kanıtlar mevcuttur. Akut hipogliseminin ani bilişsel ve duygusal etkilerinin yanı sıra, azalmış hipoglisemi farkındalığı, ciddi hipoglisemiye tekrar tekrar maruz kalmanın bir sonucudur. Kronik hipergliseminin oksidatif stres ve inflamasyonda neden olduğu artışları tekrarlayan hipogliseminin şiddetlendirebileceğini ve özellikle hassas beyin bölgelerinde hasara ve bilişsel gerilemenin hızlanmasına yol açabileceğini göstermektedir.10
  • T2DM hastalarının yaklaşık %20’sinde ortadan şiddetliye olmak üzere anksiyete semptomları gözlenmektedir. Sağlıksız davranışlar, kötü yeme ve kötü uyku düzeni, obezite gibi risk faktörleri ve inflamasyon, kardiyometabolik bozukluklar, insülin rezistansına sebep olan HPA’nın disregülasyonu gibi biyolojik risk faktörleri, Tip 2 diyabet ile anksiyetenin ilişkilendirilmesine aracılık etmektedir.11

  1. ADA 2021. Pettus, Jeremy. ‘Glisemik kontrol için dikkate alınması gereken noktalar: Diyabetli hastalar için bazal insülin seçimi’ Oturumu.
  2. ADA 2021. Vilsboll, Tina. ‘Tip 2 Diyabette Glukoz Düşürücü Tedavi Kombinasyonları Seçimi’ Oturumu.
  3. ADA 2021. Mittendorfer, Bettina. ‘İnsülin ve Glukagon-Benzeri Sinyalizasyon Konusunda Yeni Görüşler ve Eski Tartışmalar’ Oturumu.
  4. ADA 2021. Zoysa, Nicole. ‘Diyabet tedavilerinde hipoglisemi yönetiminde yeni yaklaşımların artıları ve eksileri’ Oturumu.
  5. ADA 2021. Arvan, Peter. ‘İnsülinin 100. doğum günü’ Oturumu.
  6. ADA 2021. Thompson, Peter. ‘Beta hücre Yaşlanması/Stresi’ Oturumu.
  7. ADA 2021. Afkarian, Maryam. ‘Diyabet ve Böbrek Hastalığı Hakkında Klinik Araştırma Bulgularını Klinik Uygulamaya Çevirmek’ Oturumu.
  8. ADA 2021. Pasquel, Francisco. ‘Covid-19 ve Diyabet – Güncelleme’ Oturumu.
  9. ADA 2021. Copelli Alberto. ‘Covid-19 ve Diyabet – Güncelleme’ Oturumu.
  10. ADA 2021. Cameron, Fergus MD. ‘Diyabet ve Gelişen Beyin’ Oturumu.
  11. ADA 2021. Drossos, Tina. ‘Diyabetli Hastalarda Mental Bozukluklar – En Zor Meydan Okuma’ Oturumu.

MAT-TR-2102488